Skip to main content

Workshop

Metaverse'de geleceğin İstanbul'unun Yedikule Zindanları'nı nasıl hayal edersiniz?

Yaklaşık 50 yıl önce taşındı buraya Nüfus ve Göç İdaresi birimi, bu yüksek duvarların arasına. Aslında, bir gövde gösterisiydi, vatandaşlığın kolay kolay alınamayacağını göstermek için yapılan bir imaj sunmaktı karşı tarafa sadece. Surların tam ortasında duran adıyla özdeşleşmeyen Altın Kapı, yıllardır sırasını bekleyenlerin sırtlarını dayadığı ve batan güneşten saklandıkları sağır bir duvar maalesef. Yüzyıllar önce zaferleri kazananların görkemli geçişlerine sahne olduğunu hatırlatmayan bir tavır takınıyor uzun zamandır. Bilerek mi yapıldı bu acaba, bir yenileme çalışmasında o şanlı kapı tüm ülkenin zaferlerine bir perde çekilircesine soluk taşlarla doldurulmuştu.

Sıradakiler, artık geceye hazırlanıyordu. Avluda dolaşan satıcılar, ceplerinden çıkardıkları ısı petlerini satmak için havanın biraz daha soğumasını bekliyordu. Bir anons daha yapıldı “Sur içerisinde satış yapmak yasaktır.” Bekleyiş o kadar uzun sürüyordu ki, ne zaman sıranın geleceğini soranların gruba yeni katıldıklarını ele veriyordu. Satıcılar hemen yanlarında bitiyordu. Bu uzun bekleyiş, sadece surların dışına çıkıp özgürce dolaşabilmek için olması garip bir histi. Numarasını bekliyordu herkes. Yanımdaki adam, dün satın aldığı çadırı kurarken “daha kaç gün bekleyeceğiz acaba” diye yarım bir Türkçe ile sızlandı. Numarasını bekliyordu herkes. Kitabeler kubbesinin kulesinin tepesinde yeni bir holografik numara topu belirdi ve bir hareketlenme oldu avlunun ortasında. Bir kişi heyecanını gizlemeye çalışarak hızla kule dibine ilerledi ve içeri girdi. “Şanslı herif!” dedi yeni kurduğu çadırından kafasını uzatan başka birisi. Avlu çadırlarla dolmuştu, bazı çadırlar birkaç kat yükseliyordu, bunlar sur diplerinden destek alıyordu. İnsanlar sıralarını kaçırmak istemiyordu, kulelerden birine girebilmek ve tekrar dışarı çıkmak istiyorlardı sadece. Kulelerdeki memurlar, hiçbir şey söylemiyordu. İçeride verilecek karar sadece sizinle ilgiliydi. Karar, elinizdeki kartlarla oynayacağınız oyunda ne kadar iyi olup olmadığınıza bağlıydı sadece. Ama kartların ne olduğunu kimse bilmiyordu. Avluda konuşulanlara bakılırsa memurun kim olduğunun önemli olduğunu söylüyordu. Ama memur insan değil, ağız alışkanlığı tabi, bir insan değil memur. Kulelerin içinde hiç insan yok… Artık hükümetler insanlara ihtiyaç duymuyor uzun süredir, ihtiyaç duyulan tek şey kontrol. İçeride test edilen şey ise ne kadar kontrol edilebildiğiniz olduğu düşünülüyor avlunun genelinde. Avluda tartışılan konu da bu genel olarak, bir kişi nasıl kontrol edilebilir olduğunu ispat edebilir, nasıl sınanabilir? Hiç kimse, geri dönmedi avluya, kulelere girenlerden. Bu nedenle, bu soru hiçbir zaman kesin bir cevap bulamadı. Ama pek çok farklı senaryo konuşuluyor… Kimileri sorulara verilen yanıtlardaki duygulara bakıldığını, kimileri içerideki simülasyonlarda teste tabi tutulduklarını soyluyor. Sıra numarasının hangi kule üzerinde belirdiği bile önemli olabilir diyorlar. Ama hepsi ayrı bir zindan efsanesi, böyle adlandırıyorlar bu belirsizliği. Müge Halıcı

Yedi kule zindanları..Kimisi için tüm zenginliğin toplandığı hazine yeri iken kimisi için özgürlüğünün el konulduğu 5 tarafı surlarla çevrili taş yığını... Ama şu anın ise evreninde bulunan en büyük uzay ve araştırma üslerinden birisi.. 2050'li yıllarda gerçekleşen Büyük İstanbul depremi sonrasında bu zindanlar oldukça hasar almış, hasar alan kısımlar ise kütle hologram modelleriyle doldurulmuştu. Gerek denize yakın olan konumuyla gerekse dünyanın merkezinde olan bu zindanlar, dünyayla diğer gezegenler arasındaki iletişimi sağlayacaktı ve uzayın derinliklerindeki gizemi çözmedeki en büyük parçalardan biri olacaktı. Bu uzay üssünde çeşitli faaliyetler gösteriliyor ve bir iletişim ağı yaratılmak isteniyordu. Bu hem maddesel geçişi sağlayacak hem de uzayın derinliklerde gizeme kısa bir yolla götürecek bir portaldı. Her bir kulenin bir anahtar olduğu bu yapı, tamamlanmak üzereydi. Kulelerin içindeki dinamik ve fonksiyonel bir akış vardı. Eski fonksiyonları günümüze göre uyarlanmış ve fonksiyonu yenilenmişti. Çalışmalar tüm hızla devam ediyordu. Çeşitli bilim adamlarının raporları, kuantum deneyleri, atom altı parçacıklar derken... İşte o gün gelip çatmıştı. Evrendeki ulaşılamayan boyutlara ulaşacak o portalın inşaatında sona gelinmişti. Altın kapı üzerine kurulan bu sistemin getirisi olacaktı ama dönüşü... Dönüşü ise bir muammaydı. Yedikule Zindanlarının efsanesidir ya hani ''Giren çıkamaz bu bir mekandan kolay kolay.'' Kuleler hazırdı bir anahtar gibi dönüp Altın kapıdaki o geçiti çalıştırmaya. Ve geçit çalışmaya başlamıştı. Yüksek bir gürültü ve meydandaki tozu toprağı içine çeken bir çekim kuvveti hakimdi. Herkesin gözleri kamaşmış kapıya bakamıyorken kapı bir anda sabit bir hale gelmişti. Kapı ardına kadar açılmış ve sanki bir ayna görevini görüyordu. Peki ya içeride neler oluyordu? Burasının Yedikule zindanları olduğu tahmin edilebiliyordu ama tahmin edilemeyen bir şey vardı burası Yedikule Zindanlarının bulunduğu bir paralel evrendi ve o zindanlar ise o evrendeki bir Metaverse simülasyonuydu.

Bu kapıdan geçmek için görevlendirilmiş ve hazırlanılmış bir kişi vardı. Günlerce testten geçip olağan her probleme ve soruna karşı dayanıklı olan bu kişi göreve hazırdı. Kapıdan onu alkışlarla uğurladılar. Bu gezgin aynı zamanda bir günlük tutmak için görevlendirilmişti. Gittiği her saati kayıt altına alacak ve gördüğü teknolojileri, cihazları ve materyalları toplayacaktı. İlk materyali ile karşılaşmıştı. Bir miğfer parçasıydı. Bu miğfer parçasına dokunduğu an tarihin en derin uçlarına doğu bir yolculuk gerçekleştirdi. Tarih 1622, meydan çok kalabalık bir sürü insanlardan yuh sesi yükseliyordu. Bu kalabalık insan grubuna yararak yeniçeri grubu ve onların ortasında ise bir genç vardı. Gezgin bunları not etmeye başlamıştı ve şaşkınlık içerisinde izliyordu. Bu genç yeniçeriler tarafından öldürülen Genç Osman'dı. Kuleye götürülüyordu idam edilmeye. Gezgin bu kalabalıktan sıyrılıp başka bir keşfedilmemiş noktaya ilerledi. Bu sefer de surların dibindeki bir levhayı merak edip dokundu. Bu onu tarihin daha eski zamanlara döndürmüştü. Bu Roma Dönemi'ydi. İnsanların farklı farklı giyimleri ve bostanları gördü. Not ettikçe ediyordu. Ve dokunduğu parçanın onu tarihin bir köşesine attığının farkına varıyordu gitgide. Gezi günlüğü gittikçe doluyordu. Sayfanın sonuna gelmişti. Geri dönmek için kapıya (portala) doğru yürüyordu. İçinde aldığı notların gururu vardı. Tarihi köşe bucak gezmiş ve dünyasına geri dönüyordu. Ama bilmediği bir şey vardı. Yedikule Zindanlarına giriş var ama çıkış yoktu. Kapının oraya geldiğinde portalın kapalı olduğunun farkına vardı. Paralel evrende Yedikule Zindanları simülasyonunda kalan bu gencin adı Evliya'ydı.

Bir rivayete göre bu portal açıldığı zamanda Paralel evrendeki Evliya Çelebi bizim dünyamıza geçiş yapmış ve şu an İstanbul belki de Dünya'nın herhangi bir sokağında dolaşmakta ve seyahatnamesini yazmaya devam etmektedir. Kim bilir?Belki de şu an çok yakınımızda ve bizi resim ediyordur. Serkan Arbaş

Hisarın çevresine yerleşmiş ahşap yapılarla çevrili kuleye girmeden önce geçmişinden gelen, farklı dönemlerin malzemeleri bilinçli ziyaretçileri selamlıyor. Kuleye yaklaştıkça çevresini saran bostanlar, içerisi için birer ipucu gibi canlı olarak yer alıyor. Şehre tarımsal üretimde katkıda bulunurken, çevre sakinlerinin de hayatlarını devam ettirmeleri için oluşturulmuş bir alan burası. Eski ihtişamını kaybetmiş ve her dönemde değişen Altınkapı'dan geçerek iç sınırlarına giriş yaptığınızda dışarıdaki sıkışıklığı unutturacak türden bir bahçe karşılıyor. Düzeni olmayan ve içinde pek çok farklı ot, çiçek, ağaç örneklerinin yanyana olduğu bu cümbüşte insan kendini dış dünyadan soyutlayabiliyor. Hisarın üst tarafına çıktığımızda ise bu zıtlığı görmek mümkün hale geliyor. Bir tarafında neredeyse kulenin içine kadar girecekmiş gibi olan deniz seviyesi, bir tarafta ahşap konutlar bir tarafta ise koca bir ormanı andıran hisar bulunuyor. Ece Savaş

Yedikule Zindanları, dünyaya namını salmış en büyük ve korkutucu mahkeme sarayıdır. Evrene söz sahipliği yapan 999 sayıda mahkeme konseyine sahiptir. Cezalandırılması istenilen her suçlu bu mahkemede yargılanır. Mahkumun suçluluğu konsey tarafından belirlenen testler sonucunda kararlaştırılır. Zindanın içinde bulunan bostanlarda yetiştirilen özel bitkiler sayesinde (yiyecek haline getirilmesiyle) mahkum yalan söyleyemez hale gelir. Ayrıca zindanın belirli bölümlerinde yetiştirilen hayvanlar mahkumları korkutmak için kullanılırdı. Beşinci kulede bulunan görkemli mahkeme salonu, daire biçiminde yerden 4 m yüksekte dizilmiş konsey üyeleri kudretlerini daha da büyük göstererek salonun ortasında küçücük kalan mahkumları adeta tek kelime etmeden konuşturabilecek mimariye sahiptir... Merve Şule Yörük

Arkeoloji disiplinden yardım alarak zeminin tarihi yapılara/nesnelere zarar vermeden kazıldığı, hisarın iç kısmında mevcut kotun altına doğru kazılı bir şekilde katman katman şimdiye kadar kullanılan fonksiyonların kotlarda devam ettirildiği ve yeni fonksiyonların uygulandıkça alt katmanlara indirilerek zemine doğru uzayan bir Yedikule Hisarı. Bir yandan mevcut tüm yapı kazı ile beraber direkler üstünde tutularak yapıya çevreden tam erişim sağlanmış, adeta meydanlaştırılmış, böylelikle şehrin yaşantısına dahil edilmiş aynı zamanda eski zamanlardaki işlevlerin devam ettirildiği/sergilendiği bir müze aynı zamanda. Kartal Turhan

Dijitallesmenin yavas yavas hayatimizin bir parcasi oldugu bu gunlerden gelecege giden yolda bellek ve tarihin kaliciligi, bellegin aktarimi ve aktarim yonteminin onem kazanacagini dusunuyorum.Gelecegin dijitallesme ile sonsuz bir guc kazandigi bu yolculukta bellegin surekliligi ana odak noktalarindan olmali. Istanbul gerek cografi gerek stratejik konumu geregi tarih boyunca bir cok farkli medeniyete ve kulture ev sahipligi yaparak kulturel miras acisindan zengin bir kent ozelligi kazanmistir. Kulturel miras/birikim ile gelecek ve gecmis arasinda kurulan bagin o gunun/gecmisin/gelecegin sorunlarina yanit verme, gecmisten gelen bir sorunun kokenini bulma gibi fonksiyonlari olabilir. Gelecegin Istanbul'unda Yedikule'nin gerek yapisal butunlugu ve ozellikleri gerekse dijitallesmenin bizlere sagladigi imkanlarla soyut olarak uzerinde tasidigi tarih, kultur, demografik gecmis, cografi ve iklimsel izler(datalar) ile bir anit kutuphane gorevi gorebilecegini dusunuyorum. Yedikule'nin tarih boyunca tanik oldugu tum olaylar ve kimlikler hakkinda uzerinde tasidigi veriler, gecmis ve gelecek arasi kuvvetli bir bag gorevi gorerek bu bilgilerin aktarimini ve gecmisi unutmadan gelecegi insa etmemizi saglayabilir. Tugce Naz DEMIR